IŞIK – GÖLGE ÖĞESİ…

Işık, serbest kalmış ve foton tanecikleri olarak, saniyede 300.000 km hızla yayılan enerjidir. Pek çok farklı dalga boyu ve frekans içeren bileşimdir. Beyaz diye algılayıp, kavramlaştırdığımız ışık enerjisi, renk dediğimiz bir çok frekansın girişimidir. İnsan gözü, 380 nm (nanometre – insanın bildiği en küçük ölçü) ile 760 nanometre arasındaki frekansları görür. Ama saniyede 300.000 km hızla hareket eden foton denizinde göz, farklı frekansları ayırt edip, algılayamaz. Frekanslar ayrıştığı zaman, göz renk algısına ilişkin duyumsama yapabilir.

Gözsel algılama, tamamen ışık enerjisine bağlıdır. Işık yoksa algıda yoktur. Her algı, ışığın varlığına karşılık düşer. Tek frekanslı ışıklara yalın ışık denir. Tüm frekansların girişim olarak bir aradalığı, gün ışığı veya beyaz ışıktır. Işığın şiddeti, görsel algıda aydınlık – karanlık diye ton değeri olarak kavramlaştırılır. Beyazdan (şiddetli aydınlık), siyaha (ölü aydınlık %92’lik ışıksızlık), didaktik olarak, 10 ton değeri ile tasniflenmiştir. Beyaz (boya renk olarak %98’lik ışıklılık)’dan siyaha (karanlığa, ışıksızlığa) ara tonlar gri olarak kavramlaştırılmıştır.

Ton değerleri, koşullu refleks olarak bireye öğretilir. Görsel algıda aydınlık ve karanlık değerleri, renklerin ışıklılık dereceleri, böylece kolayca ayırt edilmiş olur. Ton değerinin doğrudan siyah – beyaz karışımları ile (kurşun kalem, çini, pigment içeren boya ile), öğretilip, kavramlaştırılırsa, görmede, birey ışık değerlerini çok kolay okur.

Işık bir enerjidir. Beyaz ışık, çeşitli renk titreşimlerinin oluşturduğu girişmiş bir enerjidir. Aydınlığın antitezi, karanlıktır. Biri varsa, diğeri de vardır. Binlerce kilometrelik düz bir yüzey oluştursa bile, bir yüzey daima yer yuvarlağının üstünde bulunacaktır. Dolayısıyla bu yüzey, ışık kaynağına eşit uzaklıkta noktalara sahip, olmayacaktır. Yani bir yüzey ne kadar düz olursa olsun, tek merkezden aydınlandığı sürece, üstünde farklı farklı aydınlık – karanlık noktalar bulacaktır. Cisimlerin, varlıkların yüzeylerindeki girinti ve çıkıntılar, eğrilikler, kırıklar, çeşitli dokular, ışığın geliş açısına bağlı olarak farklı aydınlık – karanlık görünümü yaratacaklardır. İster doğal, ister yapay bir ışıkla aydınlatılmış olsun, herhangi bir cismin (geometrisine ve boyutlarına bağlı olarak) bir kısmı ışık alacak, bir kısmı karanlıkta kalacaktır. Görsel algı için, ışık koşuldur. O halde öncelikle ve etken olarak görülmesini istediğimiz şeylerin, ışıklı – aydınlık görünmesini sağlayabiliriz veya algılanmasını istediğimiz – şeylerin karanlıkta kalmasını düzenleyebiliriz. Işık, insan bilinci dışında var olan bir gerçektir. O, algıyı yaratan temel faktördür. Bilgilerimizden %80’den fazlası, ışık yoluyla (algısal olarak) elde edilir. Algının derinliği, şiddeti, kalıcılığıyla, ışığın yoğun ilgisi vardır.

*Alıntıdır.

IŞIK – GÖLGE ALGISI

Eşyanın, varlığın sınırlarını gösteren, diğer eşyadan ayırt edilmesini sağlayan, eşyayı yerine, pozuna oturtan, tespit eden ışıktır. Hem gözde, hem beyin zarında görüngünün can kazanması, var olması, ışık ile ilgilidir.

Aydınlık biçim, form, yüzey, kontur (sınır çizgisi), aydınlık olmayan, yada az aydınlık olanlardan, kuvvetlice ayrılır. Yani yüzey, hacim, mekan, ışık – gölge aydınlığına göre algılanıp, kavranır. Eşyaların varlıkların kabarıklıkları, yuvarlaklıkları, köşelikleri, çukurları, girinti – çıkıntıları, büyüklük – küçüklükleri, öndelik -arkadalıkları, nitelikleri ışık gölge ile algılanıp, bilgiye dönüştürülür. Eşyayı, varlığı birbirinden ışık – gölge ile ayırır, değerlendiririz. Dış doğayı, olanca parlaklığı, zenginliği ve çeşitliliğiyle algılama ışıkla olanaklıdır.

Yaratıcılığın, resimsel olarak dışavurumu, canlandırma, düzenleme, ışık-gölge ile olanaklıdır. Nesneler, yere (zemine), mekana gölge ile bağlanırlar.

Konturların netliği, ışığın şiddeti ile ilgilidir. Konturların değer kaybetmesi, gölgesel olanakların önem kazanmasıdır. Gölge egemenliği, ısrarlı-alacakaranlık ifadeler yaratır. Alaca karanlıkta ise, göz farklı çalışır. Algıda, renk, ölçü , doku, biçim niteliği yoktur. Ama gölgesel algı ve ifadeler, nesnelerin ötesine daha kuvvetli işaretler gönderir. Göze görünenin verilmesi (gerçekte olduğundan farklı), tasarıma, net sınır biçimlendirmesi olmayan, donmamış (ölmemiş) titreşimleri egemen kılar.

Işık – gölgede, özellikle gölgede renk, gölgesel ve gölgesel olmayan renk olarak belirginleşir. Gölgesel olan renkte, görüntü değişkenlikleri ifade olanağı bulur.

Algı, ışığın geliş açısına göre değişkenlik gösterir. Işık kaynağından dik ve yakın aydınlanmış nesne ve varlıklar, renk, doku ve kontur değerlerinden kaybederler. Yatay aydınlatılmış nesne ve varlıkların, gölgesel – karanlık yüzeyleri fazladır.

Aynı ışığın, değişik açı derecelerindeki, nesne, varlık, mekan ve derinlik etkileri; ışık – gölgede en iyi uyumu veren ışık yönü, açısı, tasarımcı tarafından deneyimle yakalanır. Işık – gölge, en iyi kütle değerini yaratan, derinlik algısını veren somut öğedir.

Işık – gölge (ton değerleri) etkileri, en iyi tek renkte sonuç verir. Kütleler, yüzeyler ışıktan – gölgeye geçişlerle sağlanırsa, kalıcı birikimler yaratır. Aydınlığın (ve de gölgenin), şiddet dereceleri, esas ışık kaynağı yerine göre tanımlanırsa, hem göz, (dolayısıyla görme), hem de beyin kesin yetkinleşmeye ulaşır.

IŞIK- GÖLGE ZITLIĞI

Hem algıda, hem algısal dışavurum ifadelendirmelerinde, ışık kontrastları (zıtlıktan), en riskli konudur.

Tasan, renk farklılıkları ve ışık şiddeti ile elde edeceğimiz görünüşlerdir. Işık şiddetlendikçe, gölgelerde koyulaşır. Bunun için, kuvvetli ışık kaynağından gelen direkt ışık kullanılır. Işık – gölge farkı, aynı rengin bile farklı farklı algısını yaratır. Işık – gölge farkı, aynı zamanda yüzeylerin ve konturların net ve öncelikle algılanmasını sağlar. Işık – gölge zıtlıkları, kuvvetli bir hareketi, belirliliği, titreşimi, diriliği, ilgi çekiciliği sağlar. İnsan dikkati ve algı süresi uzar. Işıklılık fazla ise, gölge koyuluğu o kadar fazladır. Dolayısı ile görsel olarak monotonluk yoktur. Işık – gölge tesirleri olarak dinamik, kımıltılı görünüşler elde edilir. Işık – gölgedeki sert ilişkiler, daima risk taşır. Kuvvetli aydınlık, kuvvetli – koyu – sert gölgeyi doğurur. Bu ise çizgiselliği egemen kılar. Çizgilerle algıya zorlanma, gözü kenarlara iter. Bu da risktir. Işık – gölge, yüzeylerin ışıklılığı ve cismin yere düşen gölgesi olarak ifadelendirilir. Cismin düşen gölgesi, zemini – mekanı tanımlar.

IŞIK UYGUNLUĞU

İster yapay olsun, ister doğal, bir tasarımda ışık gölgenin eş değerde dağılımı, dengeliliğidir. Fazla aydınlığı dengelemek için ışık kinci ve dağıtıcı elemanların kullanılması ile eşitlemeler yapılır. Uygunluk aynı zamanda, ışıklılığın işleve uyumlu olmasını da ifade eder.

Işık uygunluğu, alacakaranlığın aydınlık dönemlerine eşdeğerdir. Işık uygunluğunda kenarlar, belirginliğini yitirir. Renklerin şiddet ve derinlik etkileri, denetimli ışımalar yaratır. Ara sıra belirginleşen, yer yer sınırları hissettiren, ışık -gölge uyumları, olduğu gibi değil, görüldüğü gibi vermeye olanak sağlar.

Işık – gölge zıtlıkları, çizgisel anlatım tekniklerine, uygunluklar ise leke tekniklerine uygun bir yapı içerir denebilir. Işık – gölge uyumunun, monoton, uyuşturucu riski de, en az, zıtlıklar kadar büyüktür.

IŞIK – GÖLGENİN PSİKOLOJİK İFADELERİ

Uyumlu ışıklan, ölü – cansız ışıkların, gölge (karanlık) ile ilişkisi de zayıftır. Aydınlıkla karanlık arasındaki fark güçsüzse, bir belirsizlik, monotonluk, sükûnet, rahatlatıcı, bayıltıcı bir uyuşukluk etkisi yaratabilir. Aksi psikolojik algılar, ışık gölge kontrastları ile elde edilir. Kısaca işlevin gerektirdiği ışık – gölge gereksinimini, tasarımcı çok iyi bilmeli ve ona göre kullanmalıdır. İşlev, anlam, içeriğin, anlaşılırlığı, okunurluluğu ışık – gölge ile etkinleştirilir.

Işık – gölge; ağırlık, derinlik (örtme, yayılma, uzaklaşma vs.) berraklık, pınltılılık, büzülmüşlük, gizemlilik, tutuklanmış gerilimlilik, hareket, ritim gibi, algı psikolojisini birinci dereceden etkileyen ve daima risk taşıyan ifade etkinlikleri örgütleyen, yapılaştıran, somut estetik bir öğedir.

*Alıntıdır.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

Yorum bırakın